15 Nisan 2012 Pazar

Meral Okay'ın Ardından...

CEHALET BİZİ BOĞUYOR ARTIK

Mütevazılığın öldüğü, cahilliğin de bu sayede kol gezdiği bir toplum olduk.
Sizi övdüklerinde çekiniyorsanız; "Var altında bir şey, iyi bir iş yaptıysa neden böyle davranıyor?" diye bir düşünce hakim insanlarda. Dolayısıyla kendinizi göstermek için övünmelisiniz bolca.
Hala "Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz" iyi niyetliliğindeyseniz devriniz tükendi maalesef. Zaten "ayine" kelimesi filan da kullanılmıyor artık, oradan anlayın hangi devirde yaşadığınızı... (Blogumda solda yer alan ankette, bugüne kadar 1 oy almış 1800'lere oy verebilirsiniz.)

Cehalet prim yaparken, oy toplarken her taraftan; bir şeyler öğreten bir işe kalkmak ne demek düşünün! Zülfü Livaneli bunu yazdı Meral Okay'ın ardından, senaryoyu yazmakta ne kadar zorlandığını, gelen tepkilerin yanıt vermekte zorluk yaratan halini, "Cehalet bizi boğuyor artık" dediğini... Güzel bir yazıydı, "Biz göremesek de zalim de cahil de bir gün yenilecek" diye bitiyordu yazı. Ve Meral Okay'ın boşuna uğraşmadığını, kör kuyuya bir nebze olsun bir şeyler atıp karanlığı aydınlığa ulaştırmaya çalıştığını anlatıyordu Zülfü Livaneli. Yazılabilecek en anlamlı yazılardan biriydi bu. "Muhteşem Yüzyıl" dizisini körü körüne eleştiren 1 kişi bile bu yazıdan sonra fanatikliğinden vazgeçse, Meral Okay'ın ardından yapılabilecek en güzel dostluk örneği olur.


"ACI VAR MI ACI?" KAFASI

Meral Okay'ın en yakın dostlarından Reha Muhtar, bir orta okul çocuğunun gözünden ölümü yazmıştı köşesinde. Ölümü yeni keşfeden orta okul çocuğu, ölüyü nasıl bir yandan ceset olarak merakla incelerse, Reha Muhtar da öyle incelemişti yazısında. Meral Okay öldüğünde, yatağında nasıl yatıyordu, ambulans gelip nasıl onu paketleyip götürdü...

Bir dost...
Çocukları uyanmış, kahvaltı etmişler, Red Kit izlemişler. Böyle başlıyor yazı. Devamında çocukların bakıcılarıyla olan günlük yaşamı filan da dahil oluyor yazıya. Hiç bir bağlantı yok Meral Okay'la yazıda uzun süre. Sadece çocuklarına "ölüm" kavramını açıklamamaya karar verdiğini anlatmış. Bir ara rahmetli Ufuk Güldemir'e bağlıyor yazısını ama neden bilemiyorum. Buralar kopuk ve anlamsız kısımlar. Bir ölüm sonrası yakın bir arkadaşınızla dertleşebilirsiniz bunları ama, söylediğiniz bir sözünüzle birilerinin kafasında büyük yangınlar başlatabileceğiniz bir iş yaparken bunları halka neden açarsınız bilemiyorum.

Yazının devamı, magazin gazeteciliği tadında. Kim geldi, ne yaptı, kim daha fazla ağladı, kim pek üzülmemiş gibiydi? Hatta magazinsel kişileri biraz merak edenler "Aaa şu yok muydu yani?" diye düşünebilir.

Sonra Meral Okay'la 78 kuşağı çocukları olduklarını, Ankara'nın siyasi zorluklarına karşı durdukları günleri anlatıyor. Derken Fethullah Hocasıyla noktalıyor yazısını. "Sen haklısın ama o da iyi kadındı" diyor dizi hakkında süren tartışmalar için. Eh, ne de olsa giden gitmiş, şimdi günün gerçeklerine geri dönme zamanıdır...

Bu da başka bir dost...
Bu yazının ardından bir de açıklama yaptı Reha Muhtar basına: Meral Okay hastaneye yatmadan önce Sezen Aksu'nun evinde kalıyormuş. Ateşi yükselince Sezen Aksu'nun evinden götürülmüş hastaneye. Meral Okay, yapılabilecek dedikoduları tahmin ettiğinden tedirginmiş. Eğer ölürse, ölümüne Sezen Aksu'nun neden olduğunu söyleyeceklerinden endişe ediyormuş insanların. Reha Muhtar, adeta "Acı var mı acı?" türünden yaptığı absürt yorumlarından kalma günlerinin devamını yaşıyordu; Meral Okay'ın en istemediği düşünceyi basına sürerek ne yapıyordu anlamak zor...

Reha Muhtar'a kendi yazısının başlığını söyleyebilmek isterdim: "Meral’in ruhunu huzurda bırakın... Ratinginiz için bir sakıncası yoksa!.."



Hiç yorum yok: