10 Ekim 2012 Çarşamba

Saf ve Düşünceli Hallerim


Benim kafam karışık.
Sizleri sıkmadan, kısaca fikirlerimi yazmaya çalışayım...
Yazmak, insanın hiç otokontrol yapmadan, en temiz iç sesinin satırlara dökülmesi midir?
Yoksa bir tekniğe bağlayıp iç sesi biraz bastırmak mı gerekir?

1 aydır, Orhan Pamuk'un Harvard Üniversitesi'nde verdiği Norton ders notlarının yer aldığı "Saf ve Düşünceli Romancı" kitabı elimde (hala bitiremedim), her satırı dikkatle okuyorum, üzerine notlar alıyorum veya her zamanki bana ait işaretlemeler koyup duruyorum... Kitap aklımı iyice karıştırıp duruyor, durup durup düşünmekten kısacık kitabı bitiremiyorum.

Peki ben kitap okurken ne yapıyorum? Bazen safça okuduklarıma tümüyle inanıyorum ve kitapta geçen, her ama her şeyin, yazarın hayalgücü olduğunu düşünüyorum, sonra hemen de takdir ediyorum bunları hayal eden zekayı. Bazen de aşırı düşünceli bir biçimde, okuduğumla adeta hafif dalga geçip, yazarın alttan alta ne anlatmak istediğine, başka bir deyişle, aslında kitapta geçen olayın yazarın kendi hayatında gerçekleştiğine ve itiraf niteliğinde olduğuna inanıyorum; ki bu sefer de hemen ya acıyorum yazara ya da imreniyorun. Okuyan herkesin, romana daldığı anda kafasında yaptığı işlemler az çok böyleymiş meğerse (Orhan Pamuk'un kitabından anladığım)...

Şu an edebiyat bilgim sıfırın altında. Vakti zamanında edebiyat derslerine dikkat kesilen ama araziye uymuş "sayısal" tercih etmiş bir öğrenci olarak, lisede (10 yıl olmuş lise mezuniyetimin üzerinden) en son ne gördüysem o noktadayım. Üstüne de, okuma öğrendiğim andan itibaren ne bulduysam okuduğum, böylece 20 yılda edindiğim bir kaç ufak "okur gözü" tecrübesi. Başıma ne gelirse gelsin, ne yaşamış olursam olayım, "Eskiden ben de çok kitap okurdum, ama hayatımda şu şu olunca bıraktım" demeyecek kadar okuma aşkı. Kendimi bildim bileli de, içimden gelen bir yazma hevesi ("yazma öğrendiğim zamandan beri" yazmıyorum, çünkü yazma bilmeden önce de sadece kendime hitap edebilecek şekilde denemeler yapıyordum :) ) ki 1 yılı aşkındır bunu blogumla birleştirip okunur hale sokmaya çalıştım.

Şimdi sadede gelirsek, kafamı karıştıran şu: Edebiyata, hep sevdiğim bu yoldan, kendimce ve belki de en doğal halimle devam edip tekniğe hiç girmemeli miyim? Yoksa bir kaç teknik öğrenip işin şeklini, gerçeklerini anlayarak, daha özenli ve olabildiğimce emin adımlarla mı ilerlemeliyim?

Hiç yorum yok: